9 Aralık 2007’ye sayılı günler kala..
Haydi kalk! Bir çay koy bana.Bu gün seninle bir oyun oynucaz.Sen ki oyunları seven birisin.Önce koyacaksın karşıma tüm çıplağınla içindekileri.O delici şeffaflığa kusursuzca dokunacağım.Bastırdığın duygularını istiyorum.Karşılığında ne istiyorsan varım.Uzun bir yolculuk bu.Aynayı getir.
Önce aynaya içindekileri tut,karşısına dışındakilerle geç.Seyret bakalım.Birbirine benzemeyen bir sürü renk görüyorsun,şaşırma.Siyah sandıkların bile etiketli bir lanetlikte.Hoşgeldin.
Masama acılarını koymakla başla.O hastalıklı ilişkilerini gıdıklayacağım.Hani süzgeçten geçirdiğinde o kalan artıkları atmaya kıyamayan insanlardansın.Belki bir gün lazım olur diye.Anlamak isterdim.Anlamak işleri kolaylaştırmanın insanoğluna sunduğu kılıfa verilen ad.Bilmiyorsan da öğrendin.Çay koy! Kaç şeker olduğunu da biliyorsun hiç bir şeyi unutmadığın gibi.Yazık sana ki unutmama hakkını bile elinde tutamıyorsun.
Kulaklarını aç,haydi! Yüzleş içindeki boşlukla yoksa o her gece rüyanda kendini düşerken gördüğün köprüden kurtulamayacaksın bir gün.Sol elmacık kemiğindeki ben gibi yüzüne yapışmış o gözyaşları.Sürükle.İçindeki çıplak soğukluk ürpertiyor beni,dokunurken titremem bundan.
Seninle pazarlık edeceğiz oyuncu!
Ve evet çürümüş ruhunu değiştirmemi istiyorsun.Saçlarını keseceğin gibi kolay olmayacağın mutsuzluğunu benim biçmemi.
Kabul ediyorum.Karşılığında senden sadece “burcu” olduğunu unutmamanı istiyorum.Dokuz yaşında korktuğunda dimdik duran o kızın gözbebeklerini.Salıncaktan düştüğünde kanlar içinde alnının sol tarafına dikiş atıldığında bile ağlamayan.
Sen ki koyu bir acıyı duygusuzlaşmaya tercih edersin..
Kısaca anlatayım o halde..
Sana demiştim kollarından tutup sarsarken:
Sen ki en sevdiğin insanı kaybetmiş birisin..