24.10.2009

“Kaybolmuş bir dilin sözcükleri gibi; Köksüz, bağsız durmayı öğrendim”


Vazgeçtiysen hep sağnak yağışlarımdan,
Vazgeçtiysen bitmek bilmez kışlarımdan,
Korkma kimseye ödenecek borcum yok,
Yok saymayı ben senden öğrendim..

Hiç benim olmayan bir tenin ödünç ruhuyla avuttum kendimi.
Sen ve ben seyirci kaldık tükenişime.
Kendimi inandırdığım aklımdaki ikinci seçeneklere de
Kendime yakıştıramadığım o siyah vedaya da küsüm şimdi.
Tahammülüm ve ben kırıldık sana.
Yapayalnız içimde biriktirdiklerim.
Köklü bir çınarın dalları olmadan yaşaması gibi.
Üstelik hiç benim olmayan bir tenin ödünç ruhuyla avunmak değil senin vazgeçtiğini anlamak üzerdi beni.Çünkü
İstiklal kadar gösterişli ama yalnız bir kız çocuğunu ancak bu ağlatabilirdi'
.
.
.
.
.
.
.
Sen çabuk vazgeçtin.Ben çok ağladım.Masal bitti.

19.10.2009

Bir Kadını Ağlatmak

Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. Kadınlar her şeye ağlayabilir; bir filme, bir şarkıya, bir yazıya… En az erkekler kadar yani! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur. Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir.Ama o yüreğin değerini bilememiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan teker teker batırır iğnelerini yüreğe!

İşte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının. Yutkunamaz, nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır. Gözleri buğulanır kadının sonra.

Ağlamayacağım, der içinden. Ama engel olamaz işte.

Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır.. Bu acıya ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın. İnce ince süzülür yaşlar gözünden; önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli… Ve kadın ağlar; hem de çok!

Sanmayın ki gidene ağlar kadın! Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır. O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın; o yüzden ağlar. Ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır. Her damla, daha çok kadın yapar kadınları. Her damla bir derstir çünkü.

Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan, ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez onun için derler. Bilmediklerindendir böyle demeleri. Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa, ölürler.

İçlerindeki zehirdir onları öldüren! Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki! Çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları.

Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar.

Zaman geçer sonra. Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. Umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini. Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir. Bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine sarılmayı…

Çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. Her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür. Küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden.Güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan…

İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye; hepsi kariyer derdinde olan. Çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar.Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar ki! Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar, o yüzden kendilerine sarılıyorlar.

Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman! Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların. E.. o zaman niye sarılsınlar ki!

Niye sarılalım ki!

Etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur.

Bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır.

Bilin ki, artık aşkın olmadığına inanmıştır.

Bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır.O da kim, ne diye sormayın artık. Çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda kendilerine sarılırlar çünkü!

AZİZ NESİN

1.10.2009

dar ağacı


Yorgun bir nabız benimkisi.
Çarptığı yeri bilse de savrulduğu rüzgara söz geçiremiyor kalbim.
Küflenmeye yüz tutacak nefretim aşkla sürtünüyor.Aşındırıyor içimdeki zaman beni.
Çok rüzgar gören bir dal nasıl üşümeyi öğrenmişse ben de öğrendim senin ayazını.
Gözlerin hangi ışıkta parlar bilirim.Hangi karanlık korkutur seni.
Ve geriye dönüşsüz zamanların eşiğindeyiz şimdi.
Adımlarını önceden bildiğimden mi alabildiğine ilerleyişim.
Sanki önümde dursan.
Sanki kolumdan tutup sarssan durduramayacakmışsın gibi.
Kendimi çıkarıp seni içime almışım severken.
Aslında bu bir kendinden vazgeçiş hikayesiydi.
Siyah bir yolculuk benimkisi.
İki kişi başladık tek başına devam ediyor.
Çok özlemiş olsam bile özleminin susuzluğuna alıştırıyorum kendimi.
Vakit, kuraklık vaktidir şimdi.
.
.
.
.
.