23.11.2013
'düldül'
Bana içinde bulunduğum anı hatırlatan tek insan. Ne yarını, ne de geçmişi. Hiç şüphe etmeden, hiç acı çekmeden, hiç ölçüp biçmeden, hiç ince elemeden hatta sık dokumadan. İyi ki varsın.
11.11.2013
anlatalım
Uykusuzluğun
getirdiği saçmalamayı özledim. Çünkü ayıkken aşık olunmuyor. İnsan
kazanacaklarıyla kaybettikleri arasında kalırsa kendini bir seçimin
ortasında buluveriyor, doğru. Ben sırf bu yüzden hep ateş etmeyi seçtim.
Kararsız kalmaktansa derin sularda boğulmayı. Cesaretim, bana bir insan
kazandırmadı evet. Ama kendimi pekala bulabildim. Kazanmak için
haketmen gerekmiyor, emek vermekte bir çözümdür; anlarsan eğer.
9.11.2013
yine tek !
yeri hep belli olanlardandım ben.
merhametimle kurtuluşum arasında bir seçim yapmak zorunda kaldım.
insanlığımı seçtim.
aynada kendimi suçlamamam gereken temiz bir yüz bırakmışım.
haberim yok.
merhametimle kurtuluşum arasında bir seçim yapmak zorunda kaldım.
insanlığımı seçtim.
aynada kendimi suçlamamam gereken temiz bir yüz bırakmışım.
haberim yok.
6.11.2013
gel.
Sevdiğimde
söyledim hep, kızdığımda. Gittiğimde en çok da. Yolcu da ben oldum
karşılayan da. İnsanın yüreği kocaman olunca, düşmekten de korkmuyor. Velasıl ben geliyorum demek önemlidir, gel demekten. Ben
ektiklerimden memnunum biçemesem bile. Çünkü en azından mutlu olmayı
denemişim. O yüzden düşsem de yerine yepyeni umutlar ekerim, o kadar !
29.10.2013
ateş ve su
Isınmak
için nasıl ateşe yaklaşmak lazımsa, mutlu olmak için de hak edene
değerli olduğunu hissettirmek gerekiyor. Aşk denen şey, seni seviyorum
dediğiniz kişinin size aynı şekilde karşılık vermesiyle çoğalıyor. O
yüzden ben hep şu herkesin bildiği istasyon insanlarından oldum. Çünkü
birini karşılamaya gitmek demek, bundan sonraki tüm yolculuklarda
seninleyim demekti. Ve benim için hala öyle !
10.03.2013
dünyanın ekseni
‘MUTSUZ OLALIM NE VAR?’
Pazar gecelerinin vazgeçilmezi “Behzat Ç.”nin önceki hafta “Savcı hanım”la seviştiği sahne, izlenme rekoru kırdı.
Behzat gibi, ancak yalnız kaldığında gözyaşı döken, öfkesini ulu orta gösterirken sevdasını gizleyen, kaba saba bir başkomiserin sevişmesi, dizinin müptelaları için sürprizdi.
Ancak sevişmesinden önemlisi, önsevişme mahiyetindeki sohbetti. Esra, muhteşem bir replikle açıkladı aşkını:
“Dünyanın ekseni 12 santim yerinden kaydı, sen bana 1 santim bile yaklaşmadın.”
Bu cüretkâr davet karşısında o gözüpek adam kem küm edip süklüm püklüm bir kediye dönüştü.
Esra üsteledi ve Behzat’ın şahsında erkeklere giydirdi:
“Sen akıllı adamsın, ama konu kadınlara gelince biraz salaklaşıyorsun.”
“Biz seninle mutsuz oluruz” diye ayak diredi Behzat:
Cevap, onun ayağındaki direnci kırıverdi:
“Mutsuz olalım, ne var? Ben seninle mutsuzluğa da varım.”
* * *
Dizinin hayranlık verici radikalliği burada işte...
Sadece kendisinden önceki sempatik komser tiplemelerini kanlı canlı, sahici bir karakterle gömmesinde değil, günümüzün uyuz şablonlarını silkelemesinde...
Mutsuzluk korkusu, bu kuşağın hastalıklardan biri...
Reklamlar, diziler, filmler, çevremizde öyle bir mutluluk balonu şişirdi ki, uçup gidişini hayranlıkla izlediğimiz bu balon, bir türlü binemediğimiz, umutla beklediğimiz bir hasrete dönüştü.
İdealize ettikçe şişen talepler, çekingenliği de büyüttü.
Mutluluk beklentisini abarttıkça mutsuz olduk.
* * *
Kasvetli devirlere özgü bir sigorta arayışı bu...
60’ların gözükara gençlerinde yoktu mesela...
Bugün çağın tekinsizliğinden kaynaklanan bir istikbali garantiye alma, saadeti sağlam ipe bağlama azmi var.
Liseli delikanlılar, aşkı için dershaneyi asmıyorlar.
Formülleri şu:
“Mutluluk eşittir, ona ulaşmak için ödeyeceğim bedel, artı onun uğruna vazgeçtiğim şeyler...”
İşlem sonucunda mutluluk küçük mü çıktı; öyleyse daha az fedakârlıkla yakalayabileceğin daha büyük mutluluğu bekle...
“Mutsuz olalım, ne var” cümlesinin kıymeti burda...
Üzerinde “Mutluluk garantilidir” damgası olmayan bir tutku iksiri var bu lafta...
* * *
Kökeni çocuklukta:
Bazısı kreşe verildiği gün feryat figândır. Çözülmez kolları ana boynundan... Dövünür “Gitme” diye...
Kimisi özgüvenlidir; bilir annesinin kendisini terk etmeyeceğini... Uyar ortama...
İlişkilerine yansır bu fark:
Güvensiz büyümüş çocuk, habire terk edilme korkusu yaşayan âşığa dönüşür zamanla... Mutluluk uğruna risk almaz, sarıldığı boyundan ayrılmaz.
Özgüvenlilerse ayrılıkta bile sevdiğinin döneceğini bilir; dönmese de bununla baş edebilir.
* * *
Dönelim Behzat’a:
Onun gibi bir güvenlik mensubunun, özel hayatında bu kadar güvensiz olması, sokakta gözü kapalı çatışmaya girerken, yatakta ilk meydan okumada bocalaması garip gelebilir.
Çelişki yok oysa burada:
Ağır travmalar sonucu herkese, özellikle de kadınlara karşı güvensiz yetişmiş adam, bu güvensizliğini, aşırı özgüven gösterisiyle bastırıyor.
Cesareti, duygusal kırılganlığının perdesi; o yüzden de ölümü göze alıyor, aşkı göze alamıyor.
Karmaşık cinayetleri şıpın işi çözüyor; ama bir kadını çözemiyor.
Çünkü “Ben seninle mutsuzluğa da varım” diyen kadın, sahte mutluluk balonunu patlatıyor.
Bozuyor formülünü garantili aşkın...
Eksenini kaydırıyor hoyrat Behzat’ın...
CAN DÜNDAR / AŞKA VEDA 2012
Pazar gecelerinin vazgeçilmezi “Behzat Ç.”nin önceki hafta “Savcı hanım”la seviştiği sahne, izlenme rekoru kırdı.
Behzat gibi, ancak yalnız kaldığında gözyaşı döken, öfkesini ulu orta gösterirken sevdasını gizleyen, kaba saba bir başkomiserin sevişmesi, dizinin müptelaları için sürprizdi.
Ancak sevişmesinden önemlisi, önsevişme mahiyetindeki sohbetti. Esra, muhteşem bir replikle açıkladı aşkını:
“Dünyanın ekseni 12 santim yerinden kaydı, sen bana 1 santim bile yaklaşmadın.”
Bu cüretkâr davet karşısında o gözüpek adam kem küm edip süklüm püklüm bir kediye dönüştü.
Esra üsteledi ve Behzat’ın şahsında erkeklere giydirdi:
“Sen akıllı adamsın, ama konu kadınlara gelince biraz salaklaşıyorsun.”
“Biz seninle mutsuz oluruz” diye ayak diredi Behzat:
Cevap, onun ayağındaki direnci kırıverdi:
“Mutsuz olalım, ne var? Ben seninle mutsuzluğa da varım.”
* * *
Dizinin hayranlık verici radikalliği burada işte...
Sadece kendisinden önceki sempatik komser tiplemelerini kanlı canlı, sahici bir karakterle gömmesinde değil, günümüzün uyuz şablonlarını silkelemesinde...
Mutsuzluk korkusu, bu kuşağın hastalıklardan biri...
Reklamlar, diziler, filmler, çevremizde öyle bir mutluluk balonu şişirdi ki, uçup gidişini hayranlıkla izlediğimiz bu balon, bir türlü binemediğimiz, umutla beklediğimiz bir hasrete dönüştü.
İdealize ettikçe şişen talepler, çekingenliği de büyüttü.
Mutluluk beklentisini abarttıkça mutsuz olduk.
* * *
Kasvetli devirlere özgü bir sigorta arayışı bu...
60’ların gözükara gençlerinde yoktu mesela...
Bugün çağın tekinsizliğinden kaynaklanan bir istikbali garantiye alma, saadeti sağlam ipe bağlama azmi var.
Liseli delikanlılar, aşkı için dershaneyi asmıyorlar.
Formülleri şu:
“Mutluluk eşittir, ona ulaşmak için ödeyeceğim bedel, artı onun uğruna vazgeçtiğim şeyler...”
İşlem sonucunda mutluluk küçük mü çıktı; öyleyse daha az fedakârlıkla yakalayabileceğin daha büyük mutluluğu bekle...
“Mutsuz olalım, ne var” cümlesinin kıymeti burda...
Üzerinde “Mutluluk garantilidir” damgası olmayan bir tutku iksiri var bu lafta...
* * *
Kökeni çocuklukta:
Bazısı kreşe verildiği gün feryat figândır. Çözülmez kolları ana boynundan... Dövünür “Gitme” diye...
Kimisi özgüvenlidir; bilir annesinin kendisini terk etmeyeceğini... Uyar ortama...
İlişkilerine yansır bu fark:
Güvensiz büyümüş çocuk, habire terk edilme korkusu yaşayan âşığa dönüşür zamanla... Mutluluk uğruna risk almaz, sarıldığı boyundan ayrılmaz.
Özgüvenlilerse ayrılıkta bile sevdiğinin döneceğini bilir; dönmese de bununla baş edebilir.
* * *
Dönelim Behzat’a:
Onun gibi bir güvenlik mensubunun, özel hayatında bu kadar güvensiz olması, sokakta gözü kapalı çatışmaya girerken, yatakta ilk meydan okumada bocalaması garip gelebilir.
Çelişki yok oysa burada:
Ağır travmalar sonucu herkese, özellikle de kadınlara karşı güvensiz yetişmiş adam, bu güvensizliğini, aşırı özgüven gösterisiyle bastırıyor.
Cesareti, duygusal kırılganlığının perdesi; o yüzden de ölümü göze alıyor, aşkı göze alamıyor.
Karmaşık cinayetleri şıpın işi çözüyor; ama bir kadını çözemiyor.
Çünkü “Ben seninle mutsuzluğa da varım” diyen kadın, sahte mutluluk balonunu patlatıyor.
Bozuyor formülünü garantili aşkın...
Eksenini kaydırıyor hoyrat Behzat’ın...
CAN DÜNDAR / AŞKA VEDA 2012
4.03.2013
koyu
Kirpik göze ne kadar yakın ve ondan ayrılamazsa bazı insanlarda hayatımıza o kadar yakın ve bizden ayrılamaz.Derdi olduğunu bilirsiniz ama soramazsınız.Sizi aramak ister ama arayamaz.Olsun.Düştüğünüzde tutacağınızı bildiğiniz birileri olması güzel.Gitmek de şart değil.Kalmak da.Görüşemesek de nazımızın geçtiği, yenilmek zorunda kalmadığımız ilişkiler.Üzülmemek gerek.Nasılsa tek bedende çok kişiyiz.
Biliyor musunuz ben dertlendiğimde alkol almam, koyu bir çay demlerim !
1.03.2013
sol yanım
varlığım, senin sol yanını çoğaltıyor.
o kadar şahane bir hikaye ki bu.
sen ve ben.
sadece ikimiz..
birbirimizin yoldaşı, birbirimizin şahidi olarak ilerliyoruz, beraber büyüyerek..
parmak izimsin.
öyle kal..
10.02.2013
sarı odalar
Ben sana içimde yağmurlar biriktirdiğimden beri ısınamıyoruz
ikimizde.
İçim hep ıslak.
Kelimelerim sessizliğine dökülüyor, toplamıyorsun.
Sabah olsa da üstümü örtsen diyorum bazen.
Mücadele içinde gözlerin nefesimde, saçların ellerimdeyken bile
Ördüğün barikatların ve sen.
Oysa ben senin elindim, sen benim kolum.
Üstümüze kapanan dilsiz kapılar, söylenmeye cesaret
edilemeyen şarkılar, içimde nereye koysam
da sığdıramadığım özlemimle büyüdük biz.
İkimiz.
Ve vazgeçmek zor, yerime başkasını koyamayacağını bilmen
kadar.
uzun yol arkadaşım, sana hoşça kal derdim ama
vedalar doğru değil der bir şarkıda..
2.02.2013
sen yine de nokta olma, virgül ol !
ruhumuzu sevdirmekte fayda var.
bazı sevdiklerimiz adımımız gibi.nefes alıp verişimiz gibi.ömür boyu o terazinin kantarında.
unutmamak güzeldir.bilmek daha cesur.
bilmenizi isterim ki
noktaları da sevmeye başladım üstelik en az virgüller kadar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)