..Mum’a aşık olan pervane böceği gibi.O ateşi görür görmez sarhoş olup, atılır.Alev onu tepeden tırnağa sarar ve vücudu kıpkırmızı olur.Kendi rengine boyar. Ben de Yalın ayak , elim taşın altında.Döne döne yanarak sana doğru bir bilinmeze geliyorum.
22.11.2009
8.11.2009
Özlediy’sen Kalk geL’ ..
Özlemenin rengi yoktur.
Kokusu da ama sesi vardır.
Ben bu sesi duydum adımın harflerine bastığında
..
24.10.2009
“Kaybolmuş bir dilin sözcükleri gibi; Köksüz, bağsız durmayı öğrendim”
Vazgeçtiysen hep sağnak yağışlarımdan,
Vazgeçtiysen bitmek bilmez kışlarımdan,
Korkma kimseye ödenecek borcum yok,
Yok saymayı ben senden öğrendim..
Korkma kimseye ödenecek borcum yok,
Yok saymayı ben senden öğrendim..
Hiç benim olmayan bir tenin ödünç ruhuyla avuttum kendimi.
Sen ve ben seyirci kaldık tükenişime.
Kendimi inandırdığım aklımdaki ikinci seçeneklere de
Kendime yakıştıramadığım o siyah vedaya da küsüm şimdi.
Tahammülüm ve ben kırıldık sana.
Yapayalnız içimde biriktirdiklerim.
Köklü bir çınarın dalları olmadan yaşaması gibi.
Üstelik hiç benim olmayan bir tenin ödünç ruhuyla avunmak değil senin vazgeçtiğini anlamak üzerdi beni.Çünkü
İstiklal kadar gösterişli ama yalnız bir kız çocuğunu ancak bu ağlatabilirdi'
.
.
.
.
.
.
.
Sen çabuk vazgeçtin.Ben çok ağladım.Masal bitti.
19.10.2009
Bir Kadını Ağlatmak
Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. Kadınlar her şeye ağlayabilir; bir filme, bir şarkıya, bir yazıya… En az erkekler kadar yani! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur. Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir.Ama o yüreğin değerini bilememiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan teker teker batırır iğnelerini yüreğe!
İşte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının. Yutkunamaz, nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır. Gözleri buğulanır kadının sonra.
Ağlamayacağım, der içinden. Ama engel olamaz işte.
Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır.. Bu acıya ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın. İnce ince süzülür yaşlar gözünden; önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli… Ve kadın ağlar; hem de çok!
Sanmayın ki gidene ağlar kadın! Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır. O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın; o yüzden ağlar. Ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır. Her damla, daha çok kadın yapar kadınları. Her damla bir derstir çünkü.
Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan, ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez onun için derler. Bilmediklerindendir böyle demeleri. Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa, ölürler.
İçlerindeki zehirdir onları öldüren! Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki! Çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları.
Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar.
Zaman geçer sonra. Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. Umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini. Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir. Bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine sarılmayı…
Çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. Her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür. Küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden.Güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan…
İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye; hepsi kariyer derdinde olan. Çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar.Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar ki! Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar, o yüzden kendilerine sarılıyorlar.
Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman! Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların. E.. o zaman niye sarılsınlar ki!
Niye sarılalım ki!
Etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur.
Bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır.
Bilin ki, artık aşkın olmadığına inanmıştır.
Bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır.O da kim, ne diye sormayın artık. Çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda kendilerine sarılırlar çünkü!
İşte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının. Yutkunamaz, nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır. Gözleri buğulanır kadının sonra.
Ağlamayacağım, der içinden. Ama engel olamaz işte.
Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır.. Bu acıya ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın. İnce ince süzülür yaşlar gözünden; önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli… Ve kadın ağlar; hem de çok!
Sanmayın ki gidene ağlar kadın! Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır. O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın; o yüzden ağlar. Ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır. Her damla, daha çok kadın yapar kadınları. Her damla bir derstir çünkü.
Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan, ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez onun için derler. Bilmediklerindendir böyle demeleri. Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa, ölürler.
İçlerindeki zehirdir onları öldüren! Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki! Çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları.
Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar.
Zaman geçer sonra. Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. Umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini. Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir. Bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine sarılmayı…
Çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. Her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür. Küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden.Güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan…
İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye; hepsi kariyer derdinde olan. Çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar.Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar ki! Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar, o yüzden kendilerine sarılıyorlar.
Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman! Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların. E.. o zaman niye sarılsınlar ki!
Niye sarılalım ki!
Etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur.
Bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır.
Bilin ki, artık aşkın olmadığına inanmıştır.
Bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır.O da kim, ne diye sormayın artık. Çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda kendilerine sarılırlar çünkü!
AZİZ NESİN
1.10.2009
dar ağacı
Yorgun bir nabız benimkisi.
Çarptığı yeri bilse de savrulduğu rüzgara söz geçiremiyor kalbim.
Küflenmeye yüz tutacak nefretim aşkla sürtünüyor.Aşındırıyor içimdeki zaman beni.
Çok rüzgar gören bir dal nasıl üşümeyi öğrenmişse ben de öğrendim senin ayazını.
Gözlerin hangi ışıkta parlar bilirim.Hangi karanlık korkutur seni.
Ve geriye dönüşsüz zamanların eşiğindeyiz şimdi.
Adımlarını önceden bildiğimden mi alabildiğine ilerleyişim.
Sanki önümde dursan.
Sanki kolumdan tutup sarssan durduramayacakmışsın gibi.
Kendimi çıkarıp seni içime almışım severken.
Aslında bu bir kendinden vazgeçiş hikayesiydi.
Siyah bir yolculuk benimkisi.
İki kişi başladık tek başına devam ediyor.
Çok özlemiş olsam bile özleminin susuzluğuna alıştırıyorum kendimi.
Vakit, kuraklık vaktidir şimdi.
.
.
.
.
.
30.09.2009
paslı makas
Bu zamana kadar söylediğim onca söze rağmen hala söylemediklerimle yaşamış olmaktan utanıyorum.
Bir insan kendisine bu kadar acı çektirebilir miydi
Yanlış olduğunu bildiği doğrularıyla mücadele etmekle mi geçecekti bu ömür
Beni kaybetmemek uğruna ördüğün çeper asıl kaybedişin oldu demek için çok mu geç.
Geç kaldın bana sen,evet.
Beni üzmemek adınaydı değil mi kurduğun barikatlar?
Sormayı unutmuş olamaz mısın ne istediğimi.
Bildiğini sandığın o tüm her şey benim için o kadar basit değilse şayet.
Ne yazıktır ki;
Paslı makas gibiydik hep.Bir ucu sendin diğer ucu ben.
Birleştiğimiz her noktada sen, o barikatlarınla içimden bir şeyleri kesip attın.
Bana sormadın hiç.Senin için akan gözyaşlarımı hiç sevemedin benim gibi.
Belki de basit gördüğünden.
Halbuki biz öyle bir sevgiyle bağlıydık ki birbirimize.O vida gibi.
Paslandık.
Yine de bir aradayız.Keşke geç kalmasaydık birbirimize.
Çeperlerin ve sen beraberce mutlu olsaydınız ..
Senin yüzünden..
Yapamadık.
28.09.2009
İNSAN İNANDIĞI ŞEYLER UĞRUNA MUHTEŞEM HATALAR YAPABİLİR
Bir yerden başlamak gerektiğinde hep inanmayı dayadım sırtıma.
Yürüdüm.Usanmadan.Hiç kaybetmeyecekmişcesine.
Güvenmekle devam ettirdim yolumu.
Yolun sonunda anladım ki ben bana söylediğin ne varsa inanmışım meğer.
Tüm bahanelerine güzel kılıflar dikmişim.
Sen beni hiç üzemez, hiç yanıltamazmışsın sanmışım.
Pembe bulutlarda gezinirken defalarca düşürmene rağmen gülümseyerek kalkmış
Sende hiç ama hiç hata aramamışım.
Seni üşütmeyeceğim diye kendi ruhumu üşüttüğümü fark etmediğim gibi.
Halbuki insan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar yapabilir.
Seni sevmek değil hatam.
Hatam beni üzmene fırsat vermekteymiş.
Aslında beni üzmek istemezdin değil mi?
Gülümsüyorum.
Artık inanmak için vakit çok geç..
23.09.2009
suskunluklarının bile harfleri çok sesli
Birkaç düşünceyle başladı Birkaç duyguyla bitti.Ve hiç çoğalmadık.
Sorulmadı bana fikrim.
Aslında bir noktaya ihtiyacım yoktu tıpkı virgülle ayrıldığımız birkaç cümleye de.
Birkaç anıya da.Birkaç tı çünkü.
Sonra düşündüm.
Düşündüklerim düşlerim kadar güzel değillerdi.
Sonra büyüdüm.
Büyüyünce değişmeye başladı bir şeyler.Suskunluklarım çok sesli artık, biliyor musun?
Gürültüsünden uyuyamıyorum geceleri.
Sonra değiştim.
Sen bunu fark edemeyecek kadar kendinleydin.
Ve ben senle birlikte fazla kalabalık.
Saçlarımla başladım.. Sonra sıra sana geldi..
Kesmek istedim.Kestiysem de atamadım.
Ben de seni bana hatırlatan ne varsa her şeyi bir kutuya kaldırdım.
Beraber atacağız.
Az kaldı uyanışım ..
..
..
.
.
.
Zaman ilerledi Ve :
Vazgeçmek, ruhumun nefesiydi.Bunu başardım..Keşke bu mutlu günde sen de olsaydın..
12.09.2009
Son Bahar
Aşk senden vakit İstemez alır zaten ve sen farkında olmazsın.
Kırılabilir bir şey üstelik.Onu ölçebilecek bir yürek terazisi de yapılamadı henüz.
Eşyalarıma bağlılığımda parmak uçlarını değdirdiğinden.
Bizim diyebileceğim tek şahit onlar.
Penceremdeki çiçeğe bağlılığım mevsimi bitince pörsüyeceğini bildiğim sevgine benzetmemden.
Sen yerine onunla konuştuğum zamanlarda açmadığı oluyor.
Yaprakların safran sarısı.
En güzel yağmurları gördün ama hep karanlıkta açardın.
Toprağının kokusunu esirgemedin benden.
Ve ben de seni her gün suladım,büyüttüm,küsüşünü izledim.
Çiçeklerini bana vereceğini sandığım zamanlarda hevesimi çatlatmış olabilirsin
Ama kıramadın.
Üşütmeyeceğin baharlar vermek isterdim sana.
Elimden geleni yapmış olsam da pencerene alışamadın.
Belki bir gün alıştığını anladığında solacaktın.
Son bahar bu.
Çiçek solabilir.Eşyalarım yok olabilir.Açmak için vaktin de olmayabilir, biliyorum.
Bildiğim tek şey,seni asla unutmayacağım.
.
.
.
.
.
.
Son baharlar hep ayrılık getiriyor insana
.
10.09.2009
beyaz atlı karınca
Kocaman bir atlı karıncaya tek başına binmiş çocuk gibiyim şu an.
Lunaparkta tüm beyaz atlar için kavga edelim istiyorum.
Etrafımda saçını çekip ondan önce oturmak için ağlayacağım sevdiğim insanlar olsun.
Olmalı bir yerlerde atlı karıncayı dolduracak kadar insan hayatımda.
Kaybetmiş olabilirim bir çoğunu.
Bazıları atlı karınca da sevmeyebilir.
Ben yine kavgacı,yine alıngan.
Güzel huylarımda çıkabilir yüreğinizin cebinden.
Belki de göremiyorsunuz hiç kurcalamadığınızdan.
Renkli bir gün olsun yarın.
Etrafımda hep sevdiklerim,kucağımda uslu duran bir aşk.
Atlı karıncada galete yiyen çocuk sen ol,arkasından beline sarılıp dilini çıkaran kız ben olayım.
Böyle bir fotoğrafımız olmalı rötuşsuz.
Gülümsemem dağılmalı yüzümün çizgilerine.
Sevdiğim insanlar etrafımda.
Burası panayır yeri gibi.
Olsun çünkü inanmak için lazım bana da bir neden
Herkes gibi .
.
.
.
.
.
Katılır mısın bize beyaz atlı prens??
9.09.2009
dokuz
Küçük bir oda.
Tek penceresi var güneye bakan.
Simitçilerin martıların karnını doyurduğu bir gündeyim.
Rengarenk balonları olan bir çocuk var dışarıda.
Yanına gidiyorum.Çimenlerin içinde elele koşuşturuyoruz beraber.
Sırtımda annemin koyduğu havlu,düşecekmiş gibi.
Bir avucun ıslak,benim gibi heyecandan.
Diğer avucun kırmızı.
Balonları tuttuğun ipin kesik izi.
Ben eteğimi savura savura gezerken şarkı söylüyorum.
Yaşımız henüz dokuz.
Gözlerinde hırçınlık çocukluğundan kalmaymış anladım.
Kulağıma bir şey fısıldadın.
Gülüştük.
Küçük bir oda.
Tek penceresi var hayallerimi kurduğum.
Rengarenk balonlar ve fısıldadığın o söz aklımda kalan.
Keşke rüya olmasaydı da sen uyandırmasaydın.
*
*
*
Rüyamdaki çocuk,uyansam bile elimi bırakmamışsın..
Bu harika.
8.09.2009
aşk bisiklete binmek gibidir
Birkaç adım atmakla başladı işe.
Önünde duran çocukluğuyla “sendelemece” oyunuydu bu.
Sağ baş ve işaret parmaklarının arasına sıkıştırdığı pedalı çevirdi, çevirdi.
Paslanmış ayaklarına eskimiş bir kap geçirerek dönüşünü izlemeye devam etti.
Düşme korkusuna rağmen yanına yaklaştı ve
Pedalların ayaklarından kayışına hayran sürdü, sürdü.
Yorulmak bilmiyordu yokuştan inen yüreği çarparken
Aşk da böyle bir şeydi işte.
İçinden kayıp gitme ihtimaline rağmen son sürat geliyordum sana.
Düştüm.Dizlerim kanadı.
Her çocuk gibi ağlasam da yine bindim o bisiklete.
Yüreğimin pedallarını çevirdim,çevirdim ve
Senin,onun, diğerlerinin o yokuştan indiğimdeki çarpıntıyı engellemesine izin vermedim.
Sendelemek bisiklet sürmenin keyfidir.Zamanı geldiğinde frene basmak gerekir.
Çocuk değilim.Basmam gereken bir frende yok üstelik.
Haydi senle bisiklete binelim..
4.09.2009
bu sefer başka
Yarım yamalak bir kahvaltının ortasındayım.Kahvemde yalnızca bir şeker.Sokağımda yol kenarındaki çizgilere basmamaya çalışan insanlar.Örtüye bulaşmış reçel lekesi.Üzerimde senden kalma bir durgunluk. Üşüten bu iklim değişikliği neden.
(Cihanın tüm dillendirilmemiş sesleri içimde.Kaçar gibi bir halim var.Durmaksızın yürüyorum.Farkedemediklerine eklenen suskun gidişimle.)
.
.
.
-1
28.08.2009
Şehirler ve Kadınlar
Bir erkek yazarın satırlarındaki kadın olmak yerine onun kadar cesur yazabilmek benim için yeterliydi.Dünyası yürüyebileceği kaldırımlarla,yüzebileceği denizlerle ve sevebileceği insanlarla sınırlı olan hayalleri geniş birisi için.Küçücük bir şehir oldum hayallerimin birinde.Bana geldiğinde adımı anarken zihninde beliren anaç bir kadın sülieti.Hani tüm günahlarından benim yanımda arındığını hissettiğin sorumsuz bir huzur.Hoş geldin.
Küçücük bir şehirdim sen yürüyebileceğin kaldırımlarımda ayaklarını sürüdün.Denizimden aldığın bir avuç suyla yüzünü yıkadın.Bir martı gönderdim sana attığın simidi yemesi için.Sevebileceğin insanlardan fazlası vardı yaşamında.Ellerinde gök güzü.Savur hepsini havaya.İçinden yalnızca adımı tut.Daha önce sevdiğin şehirler gibi değildi sevdiğin kadınlar.Mutluluk getirmiyordu iz bırakmaları.Yoktu çünkü rengi mutluluğun.Bir şehrinde adını duyduğunda yüzünü gülümseten kadınları vardır rengi değil.Ben o küçücük şehirdim.Adım içinde yankılandı gelişinde.Duymak için geç kaldın.Vapur kalktı..
Ellerimde gök güzü.Ne geriye döndürürdü geç kalınmış bir zamanı..
Sevdiğin şehir miydi yoksa o kadın mıydı??
21.08.2009
" kendinden emin değilsen sevme "
Birbirinin ardına gelen tekerlemeler gibi yorulmak nedir bilmeyen düşüncelerimi aklının peşine saldığımdan beri üzerimde bir ayrılık hikayesinin esas kahramanıyla yüz yüze gelen anlatıcının şaşkınlığı var.Sarmaya başladığında yumak olacağını bilsen de dolaşmayacağının garantisini veremediğin ip gibiyim aynı zamanda.Dokunuşlarım telaşlı.
Sen, başkalarıyla gittiğin konserin dinletmek için kendini beni arar bulduğun bir şarkısında “sen” ve “ben”i “ikimiz”e bağlayan o tek an kadar geçici hislere sahipsin.Bense o birkaç dakika kadar sığabiliyorum hayatına.Mutsuzluklarım toplanılması istenmeyecek kadar kirli değil halbuki.İnsanları korkutan mutlu olabilme ihtimalim.
Yalnızlığıma yakıştırdığım bir mutluluk,Mutluluğa yakıştıramadığım bir yalnızlığım var ve o ihtimaller üzerinde bile yok varlığın.Üzgün değilim.Kurduğun cümlelerdeki yanlış noktalama işaretleri gibi eğriti duramayışım gururumdan değil,gerçek olduğundan.Bir başkası senin cümlende doğru yerdeyse ayrılma vaktidir şimdi.
Sevişmeden önce sevmeyi öğrendiğinde saçlarımı okşarsın.Bir masal anlatırım.Uyuruz.Ve uyandığımızda hatırlanacak bir sevdamız olur ayrılmış olsak bile.
Sen, başkalarıyla gittiğin konserin dinletmek için kendini beni arar bulduğun bir şarkısında “sen” ve “ben”i “ikimiz”e bağlayan o tek an kadar geçici hislere sahipsin.Bense o birkaç dakika kadar sığabiliyorum hayatına.Mutsuzluklarım toplanılması istenmeyecek kadar kirli değil halbuki.İnsanları korkutan mutlu olabilme ihtimalim.
Yalnızlığıma yakıştırdığım bir mutluluk,Mutluluğa yakıştıramadığım bir yalnızlığım var ve o ihtimaller üzerinde bile yok varlığın.Üzgün değilim.Kurduğun cümlelerdeki yanlış noktalama işaretleri gibi eğriti duramayışım gururumdan değil,gerçek olduğundan.Bir başkası senin cümlende doğru yerdeyse ayrılma vaktidir şimdi.
Sevişmeden önce sevmeyi öğrendiğinde saçlarımı okşarsın.Bir masal anlatırım.Uyuruz.Ve uyandığımızda hatırlanacak bir sevdamız olur ayrılmış olsak bile.
18.08.2009
aşkın ön'sözü
Kıran kırana geçen bir ruhsal yolculuğun boş bırakılmış iki koltuğuyuz.
Sen cam kenarına yakınsın.Bense dışlanmış bir koridora.
Kıskançlık, kırgınlık gibi duygulara yer veriyoruz hareket halinde olan ilişkimizin bedeninde.Hissedilen ne varsa yolcularımız yer değiştirse bile kalıcı bir yolculuk sağlanamıyor ve biz buna rağmen hep yan yanayız.Tıpkı sonu güzel bitmese onun adına masal denmeyecekmiş gibi korkakcasına.
Sen o hoyrat zamanlarımın sakince akarak sinir bozan akrebi gibisin.Yelkovan fır dönüyor ardında.Yol kenarlarında ekilmiş umutları yararak ilerliyoruz.Kalın olduğu için okunmamaya terk edilmiş bir kitap gibi kucağına bırakılıyor aşkım.Uzun yolculuğumuzun önsözünde olsaydı karanlıklardan korkmadığım, yine de okumaz mıydın beni?
Boş bırakılmış iki koltuktuk.Sen karanlık bir cam kenarındaydın,bense aydınlık bir koridor.Okunmamış bir kitabın anlamsız özetiydi düşündüklerin.
Alacakaranlıklarda sevdiğim gibi seni, masalları da sen bana sevdirmiştin.
Ellerini tuttum.Parmak uçların soğuktu.
30.06.2009
Farkettim de.
Bu kadın şarkısı kadar naif tutuyordum içimde seni.
Yatağa yattığımda tek düşüncemin sen olduğu zamanlar benden mutlusu yok tu üstelik.
Akşamüstü İstanbul’a çöken bir telaş gibiydin, sürekli yer değiştiriyor ama içimden gitmiyordun.
Dargın değilim desem yalan.
Öyle çok kabullenmişlikle aşkı birleştirince bir süre sonra başkalaşımın kaçınılması zor oluyor.
Hem sevgili hem arkadaş hem sır hem yalnızlık derken sıfatsız kalışlarıma suskunluklar ekledim.
Bekleyişler içinde belki’si bol cümlelerle yıllar, yıllar ve yıllar sonra oturttum karşıma yalnızlığımı.
Ona dedim ki
Herşey olmayı bekleyip başkasında kendine bir yer açmaya çalışan insan hiçbirşey olamadığını göremeyince üzülmeyecek.
Kendine yakınlaştırıp yaralarının açılmasına sen müsade ettin.
“Dur” demen gereken yeri sana hayat eninde sonunda şiddetiyle öğretiyor.
Eğer öğrendiysen emeklerini toplayabilirsin yerden..
Geçmiş Olsun
18.05.2009
ben hic böle sevmedim daha önce '
Gözlerine ferman yazsam mürekkebim kuruyor.
Ter içinde gece nöbetlerim
Kapımda yalnız sen.
Saçlarını avuçlamak istiyor ellerim.Usul usul ağlamak yanında.
Kavuşamasak bile istiyor içim seni.
Olmalı ayak izlerinde sokağım.
Hasretin yakar, sen üşütürken.
Göz yaşım kurur gelişinin rüzgarıyla.
Bir gün dönersen.
(Bekliyişim sana, Özlemim gibi.İçim yeniden yeşillenir bana gelirsen)
13.05.2009
yalnızlığımın ayakları çıplak
O ve ben. Hayat hepimize çok adil davranacak ve o hayatımdan hiç gitmeyecekmiş gibi hoyratça harcadığım o zamanlardan bana geri kalan tek pişmanlık ona o zamanda gereken sevgiyi gösteremememdir. Dönmek istediğiniz o anın elinizden kaydığını fark ettiğinizde duygularınız eskisinden daha yoğun fakat zaman oldukça ilerlemiştir.
Onun beni sevdiğinden daha çok sevip benim için uğraştığından daha çok çabalamam neyi ne kadar değiştirir bilemesem de karşısında dimdik duruyorum. Kaybettiğimiz zamanı geri getiremesem de gelecek zamanlarımız için ömürlük uğraşıyorum aşkın yanında güven de benimle yürüyünce.
Şimdi yalnızlığımın ayakları çıplak.
Çoraplarını sen giydir.
Gözlerim güneş kadar sarı.
Tenim soluk.
Sana karşı koruduğum insanların bana yaptıkları yanlışlarla karşındayız. Söylediklerinde haklı çıktın. Aslında en başından beri haklı olan tek sen vardın. Az doğru ve bol yanlışla kapına geldim.
Şimdi ellerimde nasır izleri.
Merhemini sen sür.
Dudaklarım toprak gibi çatlak.
Ruhum susuz.
Bana ellerini ver.
Dönsen bile sırtını , yahut artık hiç özlemesen beni
Karşılığı beklenilmez bazı sevgilerin değeri eksilmediği gibi
Bana ellerini ver.
Üşürlerse koynumda ısıtırım senlen
Yüreğimde bir çocuk telaşı. Bir uçurtma gibi en yükseğe uçmak istiyor hevesle aşkım. İplerini sen tut.
Bana ellerini ver.Yüreğin ikinci bir şansı verir eğer sen de istersen.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)